Biz deniz kenarında büyüyebilen şanslı çocuklardandık. Annem de babam da denizi sever, denizi öğretirdi.
Yüzmeyi öğrendiğimde sekiz yaşındaydım. Öğrenene kadar da biraz ürktüm denizden. Bu yüzden kolluk, can simidi, palet, deniz gözlüğü gibi ekipmanların tamamını üzerimde taşır ama denizden dudaklarım morarmadan da çıkmazdım. Denizden donarak çıktığımda annem koşup havluyla sarardı beni. Babam da ne yazık ki bu anları fotoğraflarla ölümsüzleştirirdi :) O kadar malzeme ve üzerimde de havlu, uzun ıslak saçlar ve morarmış, titreyen dudaklarla korku filmlerinden çıkmış deniz canavarları gibi görünürdüm. Ve bu şekilde onlarca fotoğrafım var :))
Morarmam ve titremem geçene kadar yüzmeme izin yoktu. Bu yüzden deniz kabukları toplardım. Yüzlerce, binlerce deniz kabuğum oldu yıllar içinde. Bu yaşıma geldim hala sakladıklarım var ve halen topluyorum.
Sekiz yaşımda yüzmeyi öğrenince Nildeniz marka turuncu paletlerimin ve deniz gözlüğümün benim bir parçam olduğunu sanmaya başladım :) Ve denizin altını o zaman keşfettim. İşte o zaman, deniz kabuklarının suyun altında daha da güzel olduklarını anladım. Bir de denizatlarının ne güzel salındıklarını.
Sonra da yoldan çıktım zaten. Evde bir yosun koleksiyonum vardı, odamı korkunç kokuturdu. Bir de evcil ahtapotum oldu. Mavi plastik leğende besledim. Bakkala falan giderken de 80'li yılların meşhur plastik sepetlerinde gezdirirdim onu. Kollarıma dolayıp dolaştırdığımda ise garip garip bakardı insanlar Çandarlı'da. Sanırım mahalleli deli olduğumu düşünüyordu :) Çok sevdim ben denizi.
Bir süredir de - elimden geldiğince- oğluma öğretiyorum denizi, denizin altını, denizle anlaşmayı.
Bu hafta biraz deniz kabuklarıyla özlem giderdik :)
![]() |
deniz kabuklarım |